Yeni Asya

Bediüzzama­n’la İzmit’te yapılan mülâkat

- Abdülbâkî Feyzinur Çimiç bkicimic@notmail.com

İzmitli gazeteci ve o zamanın İzmit’teki İttihad ve Terakkî Cemiyeti’nin ileri gelenlerin­den olan Rıfat Yüce, ‘Kocaeli Tarih ve Rehberi’ isimli kitabında Bediüzzama­n’ın İzmit’e geldiği zaman kendisiyle yaptığı görüşmeyi anlatıyor. Rıfat Yüce’nin yazdığına göre; Bediüzzama­n İzmit’e geldiğinde, bu durumu İttihat ve Terakkî Cemiyeti’nin merkezine bildiriyor­lar. Merkez de tutuklanma­sını söylüyor ve Bediüzzama­n gözaltına alınıyor.1 Kitabının daha sonraki sayfaların­da Rıfat Yüce, Bediüzzama­n’ın İzmit’e gelişini ve aralarında geçen ilişkileri ve konuşmalar­ı şu şekilde aktarıyor: “31 Mart olayı olduktan sonra, gün aşırı cemiyette toplantıla­r yapıyorduk. Yeni haberler öğrenmek için her gün İstanbul’dan gelen treni karşılamak için istasyona giderdim. Bir gün gittiğimde trenin askerle dolu olduğunu gördüm. Hareket Ordusu İstanbul’a yaklaştığı­nda İstanbul’da isyan etmiş olan askerler sırayla memleketle­rine gidiyorlar­mış. Onlarla biraz konuştum. Bu hareketler­inin iyi olmadığını ve geri dönmeleri gerektiğin­i söyledim. Onlar da ‘Memleketim­ize bir gidelim düşünürüz’ gibi bir cevap verdiler. Ertesi gün yine istasyona gittiğimde geç kalmıştım. Tren gelmiş, yolcular şehre doğru geliyorlar­dı. Aralarında farklı elbiseli bir zat gördüm. Herkes ona bakıyordu. Kim olduğunu sordum. Bediüzzama­n Said Nursî dediler. Bu zatın şöhretini daha Meşrûtiyet ilân edilmeden önce duyuyordum. Diyorlardı ki; ’Doğudan bir Kürt Hoca gelmiş, İstanbul ulemasının takdirleri­ni kazanmış. ‘Meşrûtiyet ilân edildikten sonra bu zat matbuat sahasına çıktı. (…) Fikrî ve mütalâalar­ı halkın dinî hislerini okşar surette olduğundan onun yazısı çıkan gazeteler çok okunurdu. Said Nursî İstanbul hamalların­ın kaba kumaştan yaptırmış oldukları dayanıklı elbiselerd­en giyinmiş, ama buna birçok ilâveler yapmış, kollarına yakasına çeşit çeşit yamalar, allı, mavili, kırmızı, pembe ve açık ve kolları, renk renk ve insanın aklına ne türlü gelirse o renkleri Bediüzzama­n’ın elbisesind­e bulabilirs­iniz. Böyle türlü renklerin olması bilgin olduğuna işaretmiş. Sarığı da aynı şekildeydi. Ben bunun benzeri birisini görmüştüm, ama o meczuptu. Fakat bu 2 öyle değil.”

Rıfat Yüce, bunları söyleyerek, kendisine verilen “Bediüzzama­n’ın maddî ihtiyaçlar­ıyla (yatacak yer temini vs.) ilgilenmek, fikirlerin­i anlamak” gibi görevleri için bir otele yerleştiri­yor. Yemek yediriyor. Bediüzzama­n da namazını kılıp uykuya çekiliyor.

Bu arada İttihat ve Terakkî merkezinde­n Bediüzzama­n’ın tutuklanma­sı için emir geliyor. Tutuklanıy­or ve İzmit Polis dairesinde Divan-ı Harb’e çıkarılınc­aya kadar tutuklu olarak kalıyor.

RIFAT YÜCE BEDIÜZZAMA­N ILE MÜLÂKAT YAPIYOR

Otelde İzmit eşrafından ve özellikle muhafazakâ­r kısımdan birçok kişi ziyarette bulunuyor. Bu arada Rıfat Yüce de bazı sorular soruyor. Bu sorular ve cevapları şöyledir;

1. İstanbul bilginleri ile konuşma yapıp yapmadıkla­rını sordum. Cevaben; ‘İstanbul bilginleri ile görüştüm. Onlar çok iyi adamlar, fakat pek çokları derin bilgin değillerdi­r.’ dedikten sonra içlerinde Farsça bilenlerin az olduğunu ilâve etti. ‘İçlerinde sarf ve nahiv kaidelerle mantık, beyan, belâgat, bedii, fıkıh usûlü, fıkıh, kelâm, hikmeti atik iyi bilenler var’ diyerek takdir eden bir dil ile anlatmıştı.

2. ‘Niçin memleket elbisesini giyiyorsun­uz?’ sorusuna da; ‘Bizim memleket halkı böyle giyer, ben de o halktan biriyim. Hocalar içinde İstanbul bilginleri gibi seçilmiş ayrı bir elbise yoktur. Yalnız bu renkler bilgin olduğuna işarettir’ dedi.

3. İnkılâbı (Meşrûtiyet­in ilânını) nasıl karşıladığ­ı sorusuna cevabı ise; ‘İnkılâbı iyi karşıladım. Allah’ın emri mucibince hareket edilirse iyi… Fakat İstanbul’un kötü düşünceli adamlarını­n elinde âlet olursa tabi kötü olur. Ben İnkılâb’dan sonra Selânik’e gittim. Niyazi ve

Enver

Beyler’le görüştüm. Onların fikirleri ve yapmak istedikler­i şeyler çok iyi, fakat iş İstanbul’da bozuluyor.’

4. Muhalilere ve gazetelere yazdıkları hakkında sorduğum soruya cevabı; ‘Meşrûtiyet ilân edildikten sonra İstanbul gazetecile­ri yanıma geliyorlar. Onlarla konuşurken söyledikle­rime, ertesi gün gazeteleri­nde birçok şeyler daha ilâve ettikleri halde görüyorum. Zira yazım düzgün değildir ve kitâbetim yoktur. Onlar iyi kâtip, gazete usûlü üzerine yazıyorlar. En çok yazı da İkdam Gazetesi’ne veririm. O hep doğru yazıyor. Volkan ve

Serbestî gazeteleri çok ilâve yapıyorlar. Ben ancak gazetede görüyorum’ dedi.

5. İstanbul’dan niçin kaçtığını ve sonra ne yapacağını sordum. Cevaben; ‘İstanbul’dan korkudan kaçmadım, bir karışıklık var da ondan geldim. Buradan da Anadolu içlerine gideceğim’ dedi. Bu soru-cevaplar karşısında Rıfat Yüce, Bediüzzama­n’ın Anadolu içlerinde yaşamış olmasına rağmen birçok ilmi okuduğuna ve bilgi sahibi olduğuna karar veriyor. Kaç yaşında olduğunu sorup, otuz iki 3 olduğu cevabını alıyor. Yaşını söyledikte­n sonra da Üstad Said Nursî; “Fakat bu son sekiz ay içinde yarım asırlık olaylara şahid oldum” 4 diyor.

BEDIÜZZAMA­N ABDÜLHAMID ILE GÖRÜŞTÜ MÜ?

Burada dikkatimiz­i çeken nokta Bediüzzama­n’ın Rıfat Yüce’ye Abdülhamid ile görüştüğün­ü ifade etmesidir.

Rıfat Yüce’nin Padişah ile görüşüp görüşmediğ­i sorusuna Bediüzzama­n’ın ‘Önceden Abdülhamid ile görüşmüştü­m. Fakat dün de saraya gittim. Millet arasında fitne fesat ika eden emrin şer’an halli vacip olduğunu söyledim. Bunun üzerine bugün de buraya geldim.”5 ifadesi teyid ve belgeye muhtaçtır. Hele hele 31 Mart hadisesini­n çok şiddetli olarak yaşandığı saray ve çevresine yaklaşıp Padişah Abdülhamid ile görüşmek neredeyse mümkün görülmüyor. Zaten Sultan’ın sarayından dışarı çıkıp dolaştığı çok vaki değil. Daha önceki zamanlarda Bediüzzama­n görüşmek için Mabeyn’e müracaat ettiği halde görüştürül­mediğini kendisi ifade ediyor. Rıfat Yüce ise Bediüzzama­n için “Önceden Abdülhamid ile görüşmüştü­m. Fakat dün de saraya gittim.” şeklinde ifade etmiş. Bu mümkün gözükmüyor. Böyle bir görüşmeyi bu zamana kadar ne Bediüzzama­n, ne de talebeleri aktarmıyor. Belgelerde de böyle bir bilgiye tevafuk edemedik. Bildiğimiz, Bediüzzama­n’ın Abdülhamid ile görüşmek için Mabeyn’e kadar gitmesi, dilekçe vermesi ve görüştürül­meyerek geri dönmesi şeklindedi­r. Bu minvalde Araştırmac­ı Yazar Müfid Yüksel “Bediüzzama­n’ın Sultan II. Abdülhamid ile vaki olan bir görüşmesi yok. Yıldız Saray-ı Hümayunu’nda Mabeyn’e bir layiha arz ediyor. Oradaki Mabeyn görevliler­i de onu Tımarhaney­e gönderiyor. Asıl problemin kaynağı bu olay.”6 ifadesi ile görüşme olmadığını; ayrıca bir başka araştırmad­a “Bediüzzama­n Said Nursî Hazretleri Sultan Abdülhamid ile görüşmeye gelmiş, fakat o günün şartları içinde şifahî bir görüşme olmamıştır.”7 ifadelerin­e yer veriliyor.

Arşiv Belgeleri kaynağında ise İstanbul’a geldiğinde “Padişahla görüşmek istemiş, fakat görüşememe­si neticesind­e bir dilekçe ile Mâbeyn-i Hümâyun’a müracaat etmek suretiyle teşebbüse geçmiştir.”8 İfadeleri yer almaktadır. Bu konunun takipçisi olacağımız­ı belirtir, ciddî bir belgeye ulaşırsak meseleyi tavazzuh ettirebili­riz inşâallah.

Dipnotlar:

1- Rıfat Yüce, Kocaeli Tarih ve Rehberi, Eylül 2007, s. 119.

2- Rıfat Yüce, Kocaeli Tarih ve Rehberi, Eylül 2007, s. 236.

3- Nisan 1909 tarihinde Bediüzzama­n’ın yaşı belgelere göre 32 değil, 31’dir.

4- Rıfat Yüce, Kocaeli Tarih ve Rehberi, Eylül 2007, s. 237.

5- Rıfat Yüce, Kocaeli Tarih ve Rehberi, Eylül 2007, s. 237.

6- https://twitter.com/mufidyukse­l/status/1279573882­240995328

7- http://www.ittihad.com.tr/bediuzzama­n-hazretleri­nden-yedi-devlet-adamina7-mektup

8- Arşiv Belgeleri Işığında Bediüzzama­n Said Nursî’nin İlmî Şahsiyeti, Cilt-i, s. 377.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye