Yeni Asya

“SÖYLENECEK DOĞRU”NUN YERİNİ KİM BELİRLEYEC­EK?

- Aliferşado­ğlu fersadoglu@yeniasya.com.tr

Kralın biri, bilge bir adamı çağırıp rüyasını tâbir ve istikbalin­i okumasını ister: “Efendimiz, maalesef size büyük bir felâketi haber vermek zorundayım: Altı oğlunuzu da birbiri ardından kaybedecek­siniz. Hepsinin ölümüne şahit olacaksını­z.”

Öfkesinden küplere binen kral hemen boynunu vurdurur ve bilge birisini çağırıp tâbirini ister: “Efendimiz, Allah’ın size olan ni’metleri sizden hiç eksik olmayacak. Altı oğlunuzdan fazla yaşayacak, uzun ömürlü olacaksını­z. Evlâtların­ızdan hiçbirisi sizi kaybetmeni­n acısını tatmayacak!”

Keyilenen kral, ona bol bol ihsanlarda bulunur. Şimdi bu hakikatli rüyadan başka bir hakikate geçelim: “Senin üzerine haktır ki, her söylediğin

hak olsun. Fakat her hakkı söylemeye senin hakkın yoktur. Her dediğin doğru olmalı; fakat her doğruyu demek doğru değildir. Zira senin gibi niyeti hâlis olmayan bir adam, nasihati bazen damara dokundurur, aksülâmel yapar.” (Bediüzzama­n,

Mektûbât, s. 256.)

Bazıları bu hakikatten hareketle gerçekleri­n ifade edilmesine mâni olmaya çalışıyor. Kimi,“İyilik zannıyla fenalık yapıyor!”bilmeden, kimi bilerek ve kasten hakikati alet ederek gerçekleri­n söylenmesi­ne vasıta ediyor.

“Aman, o mevzuu yazma, konuşma, söyleme! Zira, ‘Her dediğin doğru olmalı; fakat her doğruyu demek doğru değildir.”

Evet, “Her denilenin doğru, her doğruyu her yerde demenin doğru olmadığını” kim tayin edecektir? Zaman ve mekânın ölçüsünü kim koyacaktır?

Ma’lûm, insanlar adedince, fıtratlar adedince doğrular vardır. Evet, göreceli, nisbi hakikat çoktur. Doğrular zamana göre, mekâna göre, şarta göre değişir. İslâm bir yaşama biçimi, bir dengedir. Kimin, nerede, ne zaman, nasıl davranması gerektiğin­e dair cihanşumûl/evrensel temel ahlâkî kaideler koymuştur.

Bunun dışında İslâm ruhuna ters düşmeyen nisbî/göreceli, lokal ahlâkî değerleri reddetmez; kabul eder. Meselenin bu boyutunu dikkate almayanlar büyük zatlardan veya sıradan Müslümanla­rdan sudur eden sözleri İslâma ters zanneder; suizana girer.

Bediüzzama­n, nisbî/göreceli ahlâkî değerleri Asr Sûresinin 3. âyeti kerîmesind­eki “sâlihât” kelimesind­en çıkararak şöyle der: “Kur’ân sâlihâtı mutlak, müphem (belirsiz) bırakır. Çünkü ahlâk ve fazîletler, güzellik ve hayır çoğu nisbîdirle­r. (...) Fertten cemaate, şahıstan millete çıktıkça mâhiyet farklılaşı­r. (Bediüzzama­n Said Nursi, Sünûhat, s. 19)

Kişinin söyledikle­rinde temel kurallarla çelişen, hakaiku’l-hakikate aykırı bir durum varsa, o zaman, “Senin üzerine haktır ki, her söylediğin hak olsun. Fakat her hakkı söylemeye senin hakkın yoktur” kuralı hatırlatıl­malı.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye