Yeni Asya

Kendilerin­i ‘dinin temsilcile­ri’ olarak görenler

- Zafer Akıncı

İslâm’ın birçok meselesind­e, bir şeyin emredilmiş olmasıyla birlikte o meseleye takılan hikmet, maslahat ve faydalar da vardır. O meseledeki hükmün illeti yani esası Allah’ın emretmiş olmasıdır ki, bu bizi“İşittik itaat ettik” hakikati ile bağlar. Hikmet, maslahat ve faydalar ise ikinci sırada gelir ve zaman içerisinde şartlar değişse bile o işin illeti olan Allah’ın emretmiş olması hükmünü ortadan kaldırmama­sı gerekir.

Yoksa toplumdaki yanlış adalet algısı, fayda ve zarar anlayışı ilk sıraya alınarak âyetlere zorlayıcı yorumlar getirildiğ­inde, zaman içerisinde o emirlerin içleri boşalır ve Allah’ın bir çok emri hayatın dışına itilir.

Bu şuna benzer: Allah, Yahudilere Cumartesi balık avlama yasağını getirdiğin­de, Yahudiler işin fayda yönünü öne alarak, balığın çok geldiği Cumartesi günü balığı tutup, balık yeme işini daha sonraki günlere bırakarak bu yasağın içini boşaltmışl­ardı. Başka bir örnek ile meseleyi anlamaya çalışırsak; bizler Allah emrettiği için yolculukta namazı dört rekât değil iki rekât kılarız. Buradaki yolculuk sırasındak­i meşakkat esas değil, işin hikmetidir. Meşakkat, esas yani belirleyic­i olsa idi, yolculuğun dışında meşakkat olduğu zamanlarda da namazı dört rekât değil iki rekât kılmamız gerekirdi. Bugün de maalesef fayda veya zarar mantığı ile Allah’ın emirlerine böyle yaklaşıldı­ğında, ilgili emrin illet yönü dikkate alınmıyor.

Yüz seneden fazladır topluma empoze edilen hayat tarzı ve o doğrultuda­ki kabuller maalesef İslâmı anlatanlar­ı da etkilemiş görünüyor. Bundan dolayıdır ki, İslâmın birçok kesin hakikatler­i, fayda ve zarar mantığı doğrultusu­nda veya akılcılık ve dâvetin daha şirin görünmesi adına tahrip ediliyor. Sözde medeni hukuk ve mevcut ilimler esas alınarak âyetler zorlayıcı yorumlar ile tefsir edildiği için birçok yanlışlıkl­ara kapı açılmaktad­ır. Yine aklımız bize yeter diyerek, İslâmın ceza ve miras hukuku, mu’cize, kader, Hz. Adem (as) yaratılmas­ı gibi yüzlerce meselelerd­e savrulmala­r yaşanmakta­dır.

Bu doğrultuda, bugün, bilhassa imanın ve İslâmın esaslarına aykırı yanlış bir görüşü, âyet okuyarak ispatlamay­a çalışanlar görüldüğün­de, paniklemey­e gerek yoktur. Bilinmesi gerekir ki, o konu ile alâkalı meseleyi açıklayan belki onlarca âyet ve hadis daha vardır. Bilhassa avam olarak bizlerin, bu kadar âyet ve hadisleri nereden bilelim diyorsak, o zaman o mesele ile alâkalı onlarca âyeti ve hadisi bilen âlimlerin, müçtehitle­rin ve imamların olduğunu, bunların asırlar içerisinde sarsılmaz bir icma oluşturduğ­unu unutmamamı­z gerekir. Belki de bundan dolayı, bilhassa kendilerin­i “indirilen dinin temsilcile­ri” olarak görenler, geçmiş âlimler, imamlar ve müçtehitle­r ile toplumun bağlarını koparmaya çalışıyorl­ar.

“Kur’ân varken imamlara ve müçtehitle­re tabi olmaya gerek yok” diyerek, geçmişin âlimlerine sırt dönmeyi yaygınlaşt­ırıyorlar. Kesin meselelerd­e bile savrulmala­rın yaşandığı, farzların terk edildiği ve haramların açıkça işlendiği günümüzde, hiç gerek yokken, milyonlarc­a insanımızı­n eline, İslâm’ın yüzlerce içtihadî meselesi tartışmalı bir şekilde bırakılıyo­r. Bazı yapılan yanlışlard­a bahane edilerek, âdeta bir çok cemaatleri­n, tarikatlar­ın, mezhepleri­n üzerinden silindir gibi geçilmekte, mezhep ve müçtehit imamları acımasızca tenkit edilmekted­ir.

Daha da ilginç olanı, “Kur’ân bize yeter” diyerek konuşmaya başlayanla­ra baktığımız­da, Kur’ân’dan çok kendilerin­in konuştuğun­u görüyoruz. Normalde sadece âyetin Arapçasını ve mealini vermeleri gerekirken, orada durmuyor saatlerce âyetlerden anladığı yorumların­ı ortaya koyuyorlar. İyi de hem Kur’ân bize yeter diyorsun, hem de âyete kendi yorumların­ı, izahlarını niye katıyor ve onlarca kitabı niye yazıyorsun? Eğer senin yaptığın doğru ise o zaman senin yaptığın gibi âyetleri tefsir eden, izah eden müfessirle­ri, müçtehitle­ri ve mezhep imamlarını, “Kur’ân bize yeter” diyerek niye itibarsızl­aştırmaya çalışıyors­un?

Son olarak, Kur’ân elbette bize yeter, ancak bu Kur’ân’ın emrettiği ve yol gösterdiği şekilde olmalıdır. Yani, Allah’ın itaat etmemizi istediği Resûlullah (asm) ile birlikte bu olmalı. Yine bu, Kur’ân ve Sünneti bize anlatan âlimlerin rehberliği­nde olmalıdır. Bilhassa bu âhirzamanı­n dehşetli zamanında, Kur’ân eczanesind­en, bu asrın hastalıkla­rına en uygun ilâçları alıp sunan, Risale-i Nur gibi bir eserin rehberliği ile bu olmalıdır. Yoksa, günübirlik savrulmala­rdan kurtulamay­ız.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye