Öğretmenim…
Eski adı, “Muallim” idi..
Yeni adı “öğretmendir”
Ama çokça söylenen tabi “hocam” hitabıdır.
İlâhî kelâmdan gelen bir emir.. “OKU” demişti Cebrail Aleyhisselâm. “Rabbinin adı ile oku”
İnsan okudu...
Kur’ân’i okudu ve Kainâti okudu. Bu okumalar hayatın dengesini sağladı. Arabistan çöllerinden başlatılan bu Nur Kâinatı aydınlattı.
Medeniyetten uzak ve kız çocuklarını canlı canlı kum’a gömen insanlar, medeniyet âlemine üstad oldular.
Bu kolay olmadı.
Bu eğiticilerin bir çoğu gençti. Ondan sonra bir Peygamber gelmedi. Ama her asrı aydınlatacak olan müceddid ve mehdiler geldi.
Onlar da birer öğretici idiler… Ve günümüze kadar geldi.
Olması gereken her şey olmuştu. Deccallar görevlerini yaptılar, Mehdi de görevini yaptı.
Hatta İsa Aleyhisselâm da yapıp gitti. O söyledi talebeleri el ile yazdı.
Altı yüz bin nüsha kalem ile ve divit ile satırlara döküldü.
Her bir Nur Talebesi bir öğretmen oldu. Bunlar, ülke sınırlarını aştı, Dünyanın dört bir yanına ulaştı.
“Ben bu zamanın muallimlerine eski zamanların evliyaları nazarı ile bakıyorum, muallimin makamı, ya minare başı veya kuyu dibidir.” dedi Bediüzzaman.
Öğretmen sadece okullarda değildir, öğretmenler Dünyanın her tarafında hak ve hakikatin tebliği için çalışanlardır. Bunlar kadrolu ve maaşlı değildirler. Her Nur Talebesinin bir öğreteni vardır. Bunlar önce tanıtana, sonra Üstada, daha sonra İki Cihan Serverin’e (asm) kadar ulaşır. Onları gönülden tebrik ediyoruz. Sonra Hazret-i Ali Efendimizi (ra) hatırlarız.
Şöyle bir ifade kullanır:
“Bana bir harf öğretenin kölesi olurum.” Bu, eğitimin ne kadar önemli olduğunu gösterir.
Öğretmen, bazen annedir, bazen ninemizdir, bazen babamızdır...
Onlar bizim öğretmenimizdir..