Yeni Asya

K mse ölmese ne olurdu?

- Mehtap Yıldırım Yükselten mehtabyild­irim@hotmail.com

J ose Saramago adlı yazar “Ölüm bir varmış bir yokmuş” isimli kitabında, hayalen ölümün olmadığını düşünür. Adı bilinmeyen bir ülkede beklenmeye­n bir durum meydana gelir ve ölüm artık yoktur. Hiç kimse ölmez. Ülkeye yayılan dalga dalga sevinç bir süre sonra yerini hayal kırıklığın­a ve içinden çıkılmaz sorunlara bırakır. Ölüm yoktur; ama zaman devam ettiği için sonsuz bir yaşlılık başlar. Ailelerden devlete, devletten kiliseye, sağlık kurumların­dan cenaze hizmetleri­ne, şirketlerd­en mafyaya kadar herkes ölümün ortadan kalkmasını­n getirdiği sonuçlarla mücadele etmek zorundadır. Ölüm ortadan kalkınca, diriliş umudu da ortadan kalkar. Diriliş umudunun olmayışı da dini inançları ortadan kaldırır. Hastaneler­de yatan hasta sayısı sürekli artış gösterir ve hastane yöneticile­ri zor durumda kalır. Yaşlıların­ın sevimsiz hallerine sabrı kalmayan aileler soluğu huzurevler­inde alır; ancak talep fazlalığın­dan huzurevler­i de zor durumdadır. Sigorta şirketleri, bakanlıkla­r, basın yayın organların­a açıklama yapar: “Eğer tekrar ölmeyi beceremezs­ek geleceğimi­z karanlık.”

Bütün bunlar hayalî bir kurgu olsa da, ölümün dünya hayatının devamı için bir gereklilik ve denge unsuru olduğu gerçektir. Hepimiz için yakınlarım­ızın ve kendimizin ölümü başımıza gelebilece­k en kötü hâl olarak düşünülür; fakat hakikatte öyle değildir.

“Mevt dahi hayat gibi mahlûktur; hem bir nimettir.”1 Yani ölüm de, hayat kadar planlı bir intizam dairesi içindedir. Başıboş bir fiil değildir. Askere alınmak nasıl belli kurallarla gerçekleşi­yorsa, askerlikte­n terhis olmak da intizam ve belli kurallarla oluyor. Bir hâlin bitip, başka bir hâlin başlangıcı­dır ölüm. Meselâ, bir meyveyi yediğimizd­e artık o meyve ortadan kalkıyor, midemizde ölmüş oluyor; ancak, hakikatte hayatı daha güzel bir şekilde, insanın bedeninde vitamin ve hücre olarak devam ediyor. Toprak altına giren bir çekirdeğin ağaç olarak çok güzel bir şekilde hayata başlaması gösteriyor ki, kâinatın en değerli canlısı insanın toprak altına girmesi de, yeni ve ebedî bir hayatı netice verecektir. Böylece mevt yani ölüm bir mahlûk ve nimet oluyor.

Peki ya yazar Jose Saramago’nun romanındak­i gibi kimse ölmeseydi? O zaman da, nimet yerine hayatı zorlaştıra­n, yaşanmaz hâle getiren bir külfet olurdu. Biz bu hâli aklen daha iyi anlayalım diye Bediüzzama­n Hazretleri şu örneği verir: ”Meselâ, sana ıztırap veren pek ihtiyar olmuş peder ve validenle beraber, ceddin cedleri, sefalet-i halleriyle senin önünde şimdi bulunsaydı, hayat ne kadar nikmet, mevt ne kadar nimet olduğunu bilecektin.”

İbni Sina ise meseleye bir başka açıdan bakar ve şunları söyler: “Yeryüzünün hacmi ve kapasitesi belli. Ölmeselerd­i bu kadar insan nasıl sığarlardı? Birbirine bitişik ve sımsıkı durmaları halinde bile dünyaya sığmazlard­ı. O kadar insana barınacak ne bir yer, ne ekip biçecek arazi ve ne de gezecek yer kalırdı.”

Ölüm, hem kabirde bizi bekleyen dost ve yakınlara kavuşmak için bir nimettir, hem de çekilmez hâle gelen dünya işlerine dayanacak gücü kalmayan yaşlı, hasta bedenin kurtuluşu, hem de dünyada kalanların zor durumda kalmaması için bir nimettir.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye