Sabah

Ankara zirvesi: Suriye’den fazlası

- ABDULLAH ERBOĞA / 6(7$

Türkiye, İran ve Rusya arasındaki Astana süreci ile kurulan mekanizma işlevini sürdürüyor. Üç ülke aralarında­ki ihtilaflı konuların fazlalığın­a rağmen iş birliği kurma ve bunu sahaya yansıtma konusunda kararlılar. Sahada olmanın verdiği avantajlar­ı kullanarak Suriye meselesind­e temel karar alıcılar olarak ülkenin geleceğini inşa etme amacındala­r. 7 yıldır devam eden iç savaşta birçok devlet ve devlet dışı aktörün müdahil olduğu Suriye meselesind­e nihai çözüm konusunda güçlü irade sergileyeb­ilmek için adım adım örülen bir güven ve iş birliği mekanizmas­ı elzemdir. Bu üç ülkenin Suriye konusunda ortaya koydukları yaklaşım bu açıdan ümit veriyor.

‘Ürkütücü’ iş birliği

Elbette Suriye meselesi konuşulmay­a başlandığı­nda oldukça karmaşık bir tablodan bahsetmek mümkündür. Bölgesel aktörler kendi ulusal güvenlik öncelikler­i merkezli olarak Suriye’de gelişmeler­i etkilemeye ve yönlendirm­eye çalışırken küresel aktörler yeni bölgesel düzen tahayyülle­rini Suriye mutfağında şekillendi­rmenin derdindele­r. Hal böyle olunca diplomatik çözüm için gerekli olan şartlar halihazırd­a sağlanabil­miş değil. Ancak sahada olan aktörlerin daha fazla imkân taşıdıklar­ı ve çözüme giden yolları tuttukları rahatlıkla ifade edilebilir.

Rusya ve İran için rejimin korunması hedefi özünü korusa da süreç içinde ortaya çıkan öncelikler bağlamında yeni hedeflere yöneldikle­ri söylenebil­ir. İran, rejim üzerindeki hâkimiyeti­ni büyük ölçüde Rusya’ya kaptırmanı­n ve sahada rahat hareket etme lüksünü kaybetmeni­n etkisiyle hareket etmektedir. Rusya ise bir taraftan ABD’nin Suriye’deki hareket alanını daraltmayı diğer taraftan ise Suriye’deki varlığını kalıcı kılacak iş birlikleri oluşturma gayreti içinde. Bununla birlikte hem Rusya hem de İran’a yönelik Batı baskısının arttığı bir dönemden geçiliyor olması oldukça mühim bir etkendir. Batı tarafından Rusya’yı köşeye sıkıştırma­k için yapılan diplomatik manevralar sürerken İsrail ve Körfez’in şahin kadroların­ın Trump’ı İran’a müdahale konusunda teşvikleri hızlı bir biçimde ilerliyor. Dolayısıyl­a bu iki aktörü yalnızlaşt­ırma stratejisi­nin Batı tarafından karara bağlandığı görülmekte­dir. Bu yalnızlaşt­ırma stratejisi­yle çok önceden muhatap olan Türkiye ise sadece ve sadece güvenliğin­i riske sokan tehditleri ortadan kaldırmayı ve bu hususta endişeleri­ni paylaşan aktörlerle birlikte hareket etmeyi öncelemekt­edir.

Bu açıdan bakıldığın­da farklı nedenlere dayalı olsa da Batı tarafından bu üç ülkeye yönelik baskı aslında bu aktörlerin daha fazla birbirleri­ne yaklaşmala­rına sebep olmaktadır. Yapılan baskılar neticesind­e ortaya çıkan birlikteli­ğin geleceğe dönük “ürkütücü” bir iş birliğine dönüşmesi ise Batı’nın kesinlikle görmek istemeyece­ği ve kabullenem­eyeceği bir durum. ABD ve Avrupa basınında ortaya çıkan hezeyanın sebebi bu.

Denklem dışı kalmak

Başkan Trump’ın son haftalarda Suriye konusunda yaptığı görüşmeler ve açıklamala­ra bakıldığın­da Washington’ın Suriye’deki finansal maliyetler­i Riyad’ın, sahadaki askeri maliyetler­i ise Paris’in üzerine yıkmaya niyetli olduğu rahatlıkla görülebili­r. İran’ın sınırlandı­rılması için her şeye katlanmayı göze alan Suudi Arabistan’ın ve asırlık mirasına Rusya’nın çökmesini hazmede meyen “küçük enişte” Fransa’nın çoktan Trump’ın niyetine teşne oldukları anlaşılıyo­r. Elbette kaybeden taraf olmaktansa elini taşın altına koymak ve maliyet yüklenmek mantıklı bir çaba. Ancak saha gerçekliği­nden uzak stratejik tercih hatalarını­n ne denli bir yekun oluşturaca­ğını ise henüz idrak edilmemiş anlaşılan. Macron’un ortaya attığı teklif bunun açık bir göstergesi­dir. Suriye’de inisiyatif üstlenmeye çalışan ve YPG ile yakınlaşan Fransa’nın göz önünde bulundurma­sı gereken husus Paris sokakların­ın PKK terörüne Washington kadar uzak olmamasıdı­r.

Trump’ın Suriye’den çekilme mesajları ise ABD’deki görüş farklılıkl­arını bir kez daha gözler önüne serdi. Washington’da sular bir türlü durulmuyor. Her kafadan bir sesin çıkması oldukça kötü bir görüntü. Özellikle ABD dış politikası­nda pek alışık olunmayan bu durumun ortaya çıkardığı sonuçlar ise müttefikle­rini zorluyor. Suriye özelinde ise ABD’nin çekilme ihtimalini­n gerçekleşs­e bile sembolik düzeyde kalacağını söylemek mümkündür. Sahadaki ortağı PKK’yı yalnız bıraktığın­da terör örgütünün Afrin’de başına gelenler ortadayken böylesi bir hamle ABD’nin tüm Suriye ajandasını­n çöpe atılması manasını taşır. Kaldı ki Pentagon’dan yapılan açıklamala­r çekilme iddiaların­ı reddeden nitelikted­ir.

Ancak ister ABD’nin varlığını sürdürmesi isterse de Fransız askerlerin­in konuşlandı­rılması yoluyla olsun bir şekilde Fırat’ın doğusu konusunda PKK’nın desteklenm­eye devam edileceği ortadadır. Münbiç konusunda ABD’nin ısrarlı duruşu pazarlık ta elini güçlü tutma ve sınırla rı önde kurma amacı gütmekte dir. Dolayısıyl­a Münbiç sonrası Fırat’ın doğusu tartışmala­rında kendisinin ve ortakların­ın pozisyonla­rını korumayı hedeflemek­tedir. Türkiye, güney sınırların­da tutunmaya ve savunma derinliği oluşturmay­a çalışan terör yapısını ortadan kaldırmak için daha aktif bir duruş sergilemel­idir. Belki de 2. Ordu’nun Suriye’ye doğru Malatya’nın güneyine kaydırılma­sı ve ofansif bir stratejiyl­e konuşlandı­rılmasının vakti gelmiştir.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye