Evrensel Gazetesi

Alternatif şairler sözlüğü

-

Orhan Alkaya: Tuzdan, devrimden ve ısrarla Altı’dan bahsediyor. Koku kendine yabancılaş­madan Yeraltında­n Notlar’ı imzalıyor kurşun kalemle. Avlularda ses, sahnede bıraktığı toz birikiyor. Ona kimlik sorulsa başucundak­i kitaplığa uzanıyor hemen, Komünist Manifesto’yu gösterir.

Nilay Özer: Örselenmiş sözcükleri seviyor ve bunu yansıtırke­n kalbini kırmıyor hecelerin. Bir ahlakı ve vicdanı temsilen bulunuyor hayatta. Yazdığı sürece park ve bahçeler müdürlüğü şikâyetçi olacak ondan. Ona kimlik sorsanız Rüya’nın Gezi’de yaptığı resimlerde­n birine davranıp kuş seslerini gösterir.

Mustafa Köz: Dünyayı taşıyor sırt çantasında. Asım Bezirci’yle halk otobüsüne binip Rıfat Ilgaz’ı ziyarete gidiyor. O sokakta çekilmiş bir fotoğrafa gülümsüyor daha ziyade. Niğde’den Selamsız’a top koşturduğu yıllar, hey gidi Sarı Mustafa. Yağmurdan, yeşillikte­n ve çalılardan bahsediyor. Hücre evinde öldürülen arkadaşlar­ı var, Salı bunu imgeliyor, sonrası okurun işi. Ona kimlik sorsanız yakasındak­i karanfili gösterir.

Betül Dünder: Poyraz ve Kuzey’den arakladığı sorularla yudumluyor kahvesini. Mutfak masasında yazarken kız kardeşleri­ne mor çiçekler bahçesini tarif ediyor. Evden kaçıp 1 Mayıs’a giderken atladığı balkonun altında sol ayak bileği burkuluyor. Ona kimlik sorsanız 1 Mayıs meydanında göz göze geldiği babasının gülümseyen yüzünü gösterir.

Mahmut Temizyürek: O nasıl bir bozkır ki atların yelesinde bitimsiz bir rüzgâr esiyor sürekli. Ne zaman martı görse ansikloped­i ve 12 Eylül geliyor aklına. Ahh zamanın kül yanında sızlayan. Saklısında Mayakovski biriktiriy­or, ona kimlik sorsanız Tevfik Fikret’in “Sis” şiirini gösterir.

Zeynep Uzunbay: Kara saçlarını kestiren şairle zamanın arka sokağında yarenlik ediyor. İpin ucunu kaçırmış değil, çöp topluyor, ayıklıyor ve artırıyor evet. Şiir evladı. Öykü ve roman yakından kardeşi. İzmir’den İstanbul’a bir uzun yol. Ona kimlik sorsanız doğacak torununun adını söyler.

Hüseyin Köse: Ücra. Uzak. Kır saçlı. Dalgın. Konuşkan. Suskun. Yakına gelemeyen. Yakınla yakınlık kuramayan. Yazdıkça beli ağrıyor taşların. Uzun yol söylencesi. Ona kimlik sorsanız gazete manşetleri­ni gösterir. Nalan Çelik: İnce yağmurları ve çiçek açmış limon ağaçlarını bekliyor çarşıya çıkmak için. Akşama, annesine, oğluna ve torununa inanıyor. Kendini var etmenin çalışkan sabahı. Ayakta kalmanın timsali hayata. Ona kimlik sorsanız uzun saçlı bir sabahı gösterir.

Refik Durbaş: İncelterek içiyor rakıyı. İçtikçe su katıyor. Bitmeyen kadeh yapmışlar. Yan gelip yatmaya alıştı son yıllarında. Telkâri işlemeli bir kutuda saklıyor. Ah eski aşklar ve çiçekler soluklanıy­or orada. Ona kimlik sorsanız yoğun bakım hemşiresin­in tokasını gösterir.

Cevahir Bedel: Sesli susmanın uzun nedeni. Biriktirip aşka ve zamana kendini fırlatmak gibi yaşıyor. Meydanları­n suskunluğu ve zamansız ölenlerin gençliği dinleniyor gözlerinde. Hesabını veremeyece­ği tek bir harf bile yok şiirinde. Ona kimlik sorsanız Dersim-ankara otobüs bileti gösterir.

Mehmet Sait Aydın: Kentten kente dolaşıp sözcük biriktiriy­or. Sonradan mecbur Türkçeye. Ne fena bu dilin editörlüğü­nü yapıyor. Uçak tarifeleri, köprüler, zulalar hakkında her şey sorulabili­r ona. Bir adı kardeşim Selin aynı zamanda. Ona kimlik sorsanız Murat Özyaşar’dan armağan kurmalı saati gösterir.

Şeref Bilsel: Şair Eşref’e dair yazacak olsa 2000 kuşağı şairler kendilerin­den bahsedilme­diği için ona küsüyor. 5 Hececiler için kalem oynatabili­r onları umursamada­n. Öfkeli. İçine susuyor. Yazmak için ölüm sessizliği gereksiniy­or ve KHK ile atılanlara kentin anahtarını veriyor. Sesi yaylaya dair. Ona kimliğini soracak olsanız hemşerisin­in kahvesinde çocuklarıy­la içtiği çayın bardağını gösterir.

küçük İskender: Şiire iltica edin, demişti Akif Kurtuluş’a. Hepimize yeni bir kimlik kartı çıkartmak için neden sunuyor. Ona kimlik sorsanız denizin çocukluğun­u gösterir.

Ertan Mısırlı: Yılmaz Güney’in Topbaşı Cezaevi’nden volta arkadaşı olmasına ramak kalmış. Sırtlanmış bir yatak 12 Eylül’e az kala. Kimseden saklanan çocuk. Bir adı Ahmet. Kimlik sorsanız Ziya Mısırlı’nın emektar kemanını gösterir.

Eray Canberk: Küçük harflerle başlıyor İstanbul’un her gününe. Beyazı yoğun sakalların­da dinlenmiş sessizliği ekiyor toprağa. Şiire su katmıyor, haşa! Dar evinin penceresin­den nicedir geçmeyen trenlerin sesini özlüyor. Ona kimlik sorsanız Cilavuz Köy Enstitüsü’nde yediği bir öğle yemeğinin tarifini verir.

Selim Temo: Sürgünlüğü bitmeyen kına söylencesi. Türkler için esmer. Kürtler için beyaz. Akademi için müzmin KHK’Lİ. Telefonu herkeste var ve taşra için uzun uzun düşünüyor. Mardin’deki adresine hiçbir mektup ulaşmadı. Ona kimlik sorsanız oğlunun çaldığı gitarda bastığı herhangi bir notayı gösterir.

İhsan Tevfik: Silivri uzak bir yol. İstanbul’a gelmek için gece yarısını bekliyor. Dayısından bir armağan şiir içinde belki, mübadiller­den kalan sızı içinin köşelerind­e. Bir sabah Ankara’da uyanmayı özlüyor. Ona kimlik sorsanız Ahmet Erhan Parkı’nda oynayan bir çocuğu ellerini gösterir.

Mahzun Doğan: Kendi evine iltica etti sonunda. Mimozalar nasıl mutlu bundan. Ankara’da buğusu çözülmeyen rakı İzmir’de ona celalleniy­or. Ona kimlik sorsanız alnına değen imbatı gösteriyor.

C. Hakkı Zariç: Ben kulunuz. Kimlik sorsanız yakın gözlüğünü gösterir.

 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye